Ayvalık sessiz sedasız bir müzeye kavuştu. İlçe yönetimi onu "Anıt Müze" diye tanıttığı için böyle diyorum:Taksiyarhis kilisesi üzerine serili ölü toprağından kurtarıldı sonunda. Yaklaşık 2 yıldır devam eden restorasyon çalışmaları nihayet sevindirici bir sonuca ulaştı. Bu yıl Nisan ayında yapılan kabulden sonra geçtiğimiz günlerde, 11 Temmuz'da halkın ziyaretine de açıldı. Hem de Ayvalık Uluslararası Müzik Akademisi(AIMA) tarafından gerçekleştirilen nefes kesici bir şölen ile süslenenen bir açılışla...
Ayvalık'a her gelişimde duvarların ardında gizleriyle tarihine gömülü bu kiliseyi herzaman kilitli duran ana kapısının aralığından büyük bir merakla uzaktan seyrederdim.
Duvarlarındaki freskleri ile ünlü olduğunu bildiğim bu gizemli binanın niye ilgisizliğe terk edildiğini anlayamazdım.
Sonra okudum, öğrendim. Buranın da kaderi ötekiler gibiydi. Ayvalık'da buna benzer yıkıntılar içinde, ayakta kalmaya çalışan harebeye dönmüş bir çokları daha vardı. Gezdikce gördüm, utandım.
Artık cami olarak kullanılan Agios Yorgios kilisesi(Çınarlı Cami) ile Agai Ianni(Saatli Cami)'yi saymazsak ötekilerin hali harap:Cunda adasındaki Taksiyarhis üzerindeki Koç Vakfınca yürütülen çalışmalar uzadıkça uzuyor.
Ayvalık Belediyesine şehir müzesi olsun diye bırakılmış, beş sütünlu Korint tarzı girişi ile ünlü 123 yıllık Ayazma kilisesi(Feromani Kilisesi) ise acınacak halde bekliyor.
Bu kiliseler bir zamanlar bu topraklarda yaşanmış acılı hikayelerin gölgesinde kalmışlar, cezalandırılmışlar sanki. Hınç ve öfke bir politikaya dönüşmüş.
Midilli'de açılışı yapılan camiye karşılık verilen sözler yerine getirilmemiş.
Devlet bazılarını Tekel idaresine vererk tütün deposu olarak kullanmış. Duvarlar örülmüş, sütunlar kapatılmış, soba boruları için delikler açılmış. Kimi depremlerde yıkılmış, kiminin freskleri çalınmış, çatıları çökmüş.
Fotoğraflarını çekmeye utanıyor insan...
Bunları gelecek adına şimdi temiz bir sayfa açılırken geçmişin bir ayıbı olarak kabul edip ileriye umutla bakmak istiyorum yine de.
İşte bu gelişimde Taksiyarhis'i görünce tatlı bir sürprizle dolup taşmam böyle bir duygu birikiminin eseri olsa gerek...
Nasıl sevinmez ki insan...
Hele Ayvalık gibi ihtişamlı bir geçmişi olan, İzmir'den sonra Ege'nin ikinci büyük kenti sayılan bir yerde yaşamanın sorumluluğunu bilmenin verdiği bir özgüven duygusu ya da uygarlıkların ortak paydasında buluşmanın haklı gurunu duymanın bir hazzı değil midir bu?
Bu duygu eksikliğinden değil miydi yıllardır hafızalarda yorgun düşmüş ruhlarımızın esaretinde çırpınan tepkilerimiz. Yaşatılan düşmanlıklar, peşin hükümlerle yapılan yargılamalar.
Yeni Ayvalık'ın hayatı artık yeni bir Türkiye gibidir.
Çelişkilerin içinden geçerken yaşayarak öğrenmenin keşiflerine ulaşmak, farklı kültürlerin, inançların ayrımlarına duvar örmek yerine köprüler atmayı becerebilmek günümüzü aydınlatmanın tek çaresi değil mi?
Bu aydınlanmanın ruhlarımızda yaratacağı barışıklıkla gelecek nesiller taşınacak iyimserlik tohumlarına muhtacız artık.
İşte tam bundan dolayı şimdi çarşılarında dolup taşan Midilli'li müşterileriyle selamlaşan Ayvalık'lı pazarcının yüzündeki gülümseme bana Taksiyarhis kilisenin avlusundaki huzur gibi güven veriyor...
20 Temmuz 2013 Cumartesi
7 Temmuz 2013 Pazar
Bir Değerlendirme
Mısır, Tunus ve Türkiye örnekleri gosteriyor ki, siyasal islamın demokrasi sınavlari sorunlu...
Demokrasiyi islami zihniyetin öngörüleri ile kuramiyorlar, kuralamayacağını da anlamiyorlar. Sonunda otoriteryen bir iktidar oluyorlar ve seküler kesimin tepkisiye karşılasiyorlar...
Muhalefetin direncine tahammül edemediklerinde ise baski ve korku salarak ayakta kalmaya calisiyorlar. Mısırdaki darbe gibi onaylanmasi mümkün olmayan yollarla iktidardaki pozisyonlarından bir süreligine uzaklasmak zorunda kaliyorlar, ya da siddetin dozunu arttirark muhalefeti sindireceklerini umuyorlar. Bu toplumsal kabarma her ulkenin demokratik-siyasal meşrebine gore farkli bicimlere evrilebilir.
Ama sonucta siyasal islamin demokrasi sinavinda en az darbeciler kadar tartisilir olduklarini gormezsek büyük resmi gözden kaciririz. Gibime geliyor...
Demokrasiyi islami zihniyetin öngörüleri ile kuramiyorlar, kuralamayacağını da anlamiyorlar. Sonunda otoriteryen bir iktidar oluyorlar ve seküler kesimin tepkisiye karşılasiyorlar...
Muhalefetin direncine tahammül edemediklerinde ise baski ve korku salarak ayakta kalmaya calisiyorlar. Mısırdaki darbe gibi onaylanmasi mümkün olmayan yollarla iktidardaki pozisyonlarından bir süreligine uzaklasmak zorunda kaliyorlar, ya da siddetin dozunu arttirark muhalefeti sindireceklerini umuyorlar. Bu toplumsal kabarma her ulkenin demokratik-siyasal meşrebine gore farkli bicimlere evrilebilir.
Ama sonucta siyasal islamin demokrasi sinavinda en az darbeciler kadar tartisilir olduklarini gormezsek büyük resmi gözden kaciririz. Gibime geliyor...
6 Temmuz 2013 Cumartesi
Oyuna Son
Çocukken oynardık. Kazı kazan diye bir oyun vardı. Hediyeler kazıdığımız folyo deliklerin altındaydı. Kazıdıkça şansınızı öğrenirdiniz...
Kutunun içinde sizi bekleyen hediyeleri kazanmak için sabırsızlanır, boyuna şansınızı denerdiniz...
Beş kuruşa satın aldığınız bir umut, iştihanızı kabartırdı...
Çoğu kere bu şans, talih, kısmet oyunu hüsranla sonuçlanırdı...
Beklenen hediyeler bir türlü çıkmazdı nedense kazıdığınız folyonun altından...
Kuru bir gofret ile yetinirdiniz çoğu kez...
Ve hediyenin büyüğü hep kutuda kalırdı...
Onu da sahibi alırdı bütün delikler açıldıktan sonra...
***
Nerden aklıma geldi bunlar?
Bazı ülkelerin çocukları (halkları) kendilerine vaad edilen özgürlüklere ve adalete kavuşabilmek için önlerine konan kapalı delikleri umutla boyuna kazıyıp dururlar... Çıkacak diye bekledikleri hediyelerle gözleri kamaşmış, kısmetcinin sözüne inanmışlardır...
Kazıdıkça şans, talih, kısmetlerine yaklaştıklarını sanırlar...
Kazanamadıklarında kötü talihdir neden...
Bütün delikler açıldığında oyun bitmiştir...
Büyük talih kutunun sahibinde kalmıştır...
Aslında deliklerin hiç birinde vaad edilen hediye yoktur...
Bir kandırmacıdır hepsi...
Tıpkı...
Bizim de dahil olduğumuz ortadoğunun bütün çocuklarının (halklarının) kandırılması gibi...
Ve onların (artık çocukluk çağından çıkması gerekenlerin) kutulardaki folyaların bilerek boş bırakıldığını anlamaları için "Oyuna Son" şarkısını söylemeleri gerekmiyor mu?
Ve galiba her yerde duyulmaya başlanan şarkı bu değil mi
Kutunun içinde sizi bekleyen hediyeleri kazanmak için sabırsızlanır, boyuna şansınızı denerdiniz...
Beş kuruşa satın aldığınız bir umut, iştihanızı kabartırdı...
Çoğu kere bu şans, talih, kısmet oyunu hüsranla sonuçlanırdı...
Beklenen hediyeler bir türlü çıkmazdı nedense kazıdığınız folyonun altından...
Kuru bir gofret ile yetinirdiniz çoğu kez...
Ve hediyenin büyüğü hep kutuda kalırdı...
Onu da sahibi alırdı bütün delikler açıldıktan sonra...
***
Nerden aklıma geldi bunlar?
Bazı ülkelerin çocukları (halkları) kendilerine vaad edilen özgürlüklere ve adalete kavuşabilmek için önlerine konan kapalı delikleri umutla boyuna kazıyıp dururlar... Çıkacak diye bekledikleri hediyelerle gözleri kamaşmış, kısmetcinin sözüne inanmışlardır...
Kazıdıkça şans, talih, kısmetlerine yaklaştıklarını sanırlar...
Kazanamadıklarında kötü talihdir neden...
Bütün delikler açıldığında oyun bitmiştir...
Büyük talih kutunun sahibinde kalmıştır...
Aslında deliklerin hiç birinde vaad edilen hediye yoktur...
Bir kandırmacıdır hepsi...
Tıpkı...
Bizim de dahil olduğumuz ortadoğunun bütün çocuklarının (halklarının) kandırılması gibi...
Ve onların (artık çocukluk çağından çıkması gerekenlerin) kutulardaki folyaların bilerek boş bırakıldığını anlamaları için "Oyuna Son" şarkısını söylemeleri gerekmiyor mu?
Ve galiba her yerde duyulmaya başlanan şarkı bu değil mi
Ayvalıkli Bir Ağustos Böceği
Bu yazıyı Ayvalık'dan yazıyorum...
Öğlen saatleri...
Karşımda Edremit Körfezinin kıpırtılı maviliği...
Hafiften bir poyraz balkondaki masanın örtüsünü havalandırıyor...
Herkes uykuda...
Sadece ağustos böceği ve ben...
Bir de hurdacının sesi duyuluyor uzaklardan arada...
Ayvalık'da bugün üçüncü günüm. Gözüm değişiklikleri arıyor, bir yılda neler olup bittiğini anlamak için.
Önümüzü kapatan yeni inşaatın arkası gelecek gibi...Ayvalık hızlı bir betonlaşma havasına girmişti bir süredir. Benim de oturduğum Armutçuk mahallesi bu değişimden en fazla nasibini alan yerlerden. Bizim sitenin bitişinden sahile kadar uzanan zeytinlik her sene biraz daha küçülüyor. Ağaçlar dikkat çekmeden azar azar kesilerek arsalar yaratılıyor. Sonra parası dolgun bir "dışarlıkçı" ya pazarlanacak çirkin mi çirkin villaların duvarları yükselmeye başlıyor usul usul ağaçların arasından.
Hele Lale Adası'ndan Ayvalık'a dönerken baktığınızda yapılaşmanın yeşili nasıl ezdiğini ve Yeşil Ayvalık'ın nasıl eridiğini içiniz sızlayarak görüyosunuz.
***
Ayvalık bir su cennettidir...
Körfezin güneyinde Midilli'ye sokulan bir burun olduğu için böyle söylüyorum. Ayvalık'da nerde olursanız olun, yüksek bir yerden baktığınızda denizin nerdeyse 360 derecelik bir panoramik görüntüsünü keşfetmeniz mümkün. Bu size başka hiç bir yerde duyamayacağınız bir huzur verir.
Ayvalık bunun için bir su cennetidir...
Ama yazın nüfusu en az beşe katlanan bu kentin ne yazık ki içme suyu şebekesi yetersiz olduğu için evlerinde gözlerini doyuran bollukta su bulunmaz...Yedek bidonlarız yoksa Ayvalık tatiliniz zehir olur çoğunuza...
Bu Ayvalık'ın kaderi değildir sadece...
Ama Ayvalıklı da masum değildir bu işte...
***
Başlarken gözüm değişimdeydi dedim ya, iyi şeylerden bahsedeyim biraz da.
Ayvalık'da tatil yapanlar bilir. Yaşama mücadelesi veren iç denizin ada bağlantı yolu yüzer lokantalar tarafından biri süredir işgal edilmişti. Zaten kirli olan denizi "nasıl olsa fark edilmez, biraz da böyle kirletelim" diyen zihniyetin göz yummasıyla mantar gibi çoğalmaya başlamışlardı. Yerli halk ve bilinçli ziyaretçilerin tepkilerine uzun süre duyarsız kalındı. Başvurmadığımız yer kalmadı: Belediye burası benim denetimimde değil diyerek topu Sahil Koruma Komutanlığına atıyordu. Sahil Koruma komutanlığı ise yüzer lokantalardan çok gezi tekneleriyle ilgili denetimlerini sayıyordu bize.
Sonuçta sembolik kesilen cezalardan öteye gitmeyen bir müdahele vardı sadece.
Ama sanırım şikayetler o kadar yükselmişti ki bu yaz yüzer lokantalar sahilden çıkartılmışlardı.
Buraya kadar güzel...
Ama iç denizden kaldırılan bu lokantalardan birisi sanırım Fatih Sultan Mehmet'den esinlenerek gemisini karadan kaydırarak sahilin öte yakasına, yani Körefez'e bakan yanına geçirivermişti...Karaya tırmanmış iri gövdeli yırtıcı bir kuşa benziyordu kanatlarını açmış.Atatürk resimli Türk Bayrağı da rüzgarda dalgalanıp duruyordu.
Yakında ondan esinlenecek başka Fatih'ler tarafından Körfezin kara tarafı işgali devam edecekti. Yol açılmıştı ya bir kere...
***
Yine içinizi kararttım değil mi?
Durun daha bitmedi...
Yunus Emre Parkı bizim Armutçuk'un en gözde gezi yeridir. Gerçi son zamanlarda özellikle saat 20'de sonra gezintiye çıkmak isterseniz yanınıza bu aralar oldukça cazip fiyatlarla temin edeceğiniz gaz maskenizi almadan gelmeyin derim. Kordon boyunca uzanan açık hava lokantalarının ızgara dumanından gözleriniz yanabilir ve "Bundan sonra Ayvalık mı?" diyebilirsiniz.
***
Aslında daha yolun başındayız...
Yani asıl trajik vak'a mahalline yaklaşmaktan bahsediyorum...
Yunus Emre parkının içinden geçerken gaz maskeli halinizle bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra parkın çıkışındaki çeşmeyi geçin, ikiyüz metre daha Lale adası yönünde yürüyün. Karavanların park yerini göreceksiniz.
Orada durun...
Çimenlerin üzerine yapılmış beton kaidelere kondurulan metal heykellere(!) yakınlarına gelerek dikkatlice bakın...
Ne anladığınıza elbette en iyi görünce karar verirsiniz, ama ben ne gördüğümü söylemeden geçemeyeceğim:
Bu kaideler üzerinde sanırım Ayvalık'ın fethi (!) sırasında batmış ve hurdaya çıkmış tarihi bir gemiden sökülmüş eşsiz parçalar bulunuyor efendim. Ayvalık Belediyesi muhtemelen şanlı Türk Denizcilik tarihini yeni nesillere aktarmak gibi kutsal bir görevi üstlenmiş...
Neler mi sergileniyor burada?
Sayalım:
Bir adet kaptan köprüsü...
Bir adet döner gemi anteni...
Tam adını bilemedim, bir adet kanatlı mayın...
İki adet, patlamaya hazır değil elbet, torpil...
Bir adet bildiğimiz çıpa...
Şimdilik...
Çünkü beton kaidelerin bir çoğu boş. Gemi söküm işlemleri bitince yenileri konacak...
Ben bu tür örnek hizmetlerin(!) tatilciler için Ayvalık tur rehberlerine de en kısa zamanda yansımasını rica edeceğim sayın belediye başkanından.Gerçekten Ayvalık sayesinde kalıcı bir deniz müzesine sahip olmuş olacak...
Kendisini ve katıkıda bulunan ekibini kutluyorum buradan.
***
Gördüğünüz gibi evimin balkonundan masmavi Edremit sularına bakıp nelerle uğraşıyorum...
Ağustos böceği konseri devam ediyor...
Ayvalık Konserler şehridir ayrıca, hakkını yemeyelim...
Öğlen uykularının düşmanı hurdacının sesi kesildi.
Birazdan belediye hoparlöründen anfi tiyatroda bu akşamki gösteriyi öğrenebiliriz...
Eğlenmeye devam...
Ayvalık'dan yazacaklarım şimdilik bu kadar.
Öğlen saatleri...
Karşımda Edremit Körfezinin kıpırtılı maviliği...
Hafiften bir poyraz balkondaki masanın örtüsünü havalandırıyor...
Herkes uykuda...
Sadece ağustos böceği ve ben...
Bir de hurdacının sesi duyuluyor uzaklardan arada...
Ayvalık'da bugün üçüncü günüm. Gözüm değişiklikleri arıyor, bir yılda neler olup bittiğini anlamak için.
Önümüzü kapatan yeni inşaatın arkası gelecek gibi...Ayvalık hızlı bir betonlaşma havasına girmişti bir süredir. Benim de oturduğum Armutçuk mahallesi bu değişimden en fazla nasibini alan yerlerden. Bizim sitenin bitişinden sahile kadar uzanan zeytinlik her sene biraz daha küçülüyor. Ağaçlar dikkat çekmeden azar azar kesilerek arsalar yaratılıyor. Sonra parası dolgun bir "dışarlıkçı" ya pazarlanacak çirkin mi çirkin villaların duvarları yükselmeye başlıyor usul usul ağaçların arasından.
Hele Lale Adası'ndan Ayvalık'a dönerken baktığınızda yapılaşmanın yeşili nasıl ezdiğini ve Yeşil Ayvalık'ın nasıl eridiğini içiniz sızlayarak görüyosunuz.
***
Ayvalık bir su cennettidir...
Körfezin güneyinde Midilli'ye sokulan bir burun olduğu için böyle söylüyorum. Ayvalık'da nerde olursanız olun, yüksek bir yerden baktığınızda denizin nerdeyse 360 derecelik bir panoramik görüntüsünü keşfetmeniz mümkün. Bu size başka hiç bir yerde duyamayacağınız bir huzur verir.
Ayvalık bunun için bir su cennetidir...
Ama yazın nüfusu en az beşe katlanan bu kentin ne yazık ki içme suyu şebekesi yetersiz olduğu için evlerinde gözlerini doyuran bollukta su bulunmaz...Yedek bidonlarız yoksa Ayvalık tatiliniz zehir olur çoğunuza...
Bu Ayvalık'ın kaderi değildir sadece...
Ama Ayvalıklı da masum değildir bu işte...
***
Başlarken gözüm değişimdeydi dedim ya, iyi şeylerden bahsedeyim biraz da.
Ayvalık'da tatil yapanlar bilir. Yaşama mücadelesi veren iç denizin ada bağlantı yolu yüzer lokantalar tarafından biri süredir işgal edilmişti. Zaten kirli olan denizi "nasıl olsa fark edilmez, biraz da böyle kirletelim" diyen zihniyetin göz yummasıyla mantar gibi çoğalmaya başlamışlardı. Yerli halk ve bilinçli ziyaretçilerin tepkilerine uzun süre duyarsız kalındı. Başvurmadığımız yer kalmadı: Belediye burası benim denetimimde değil diyerek topu Sahil Koruma Komutanlığına atıyordu. Sahil Koruma komutanlığı ise yüzer lokantalardan çok gezi tekneleriyle ilgili denetimlerini sayıyordu bize.
Sonuçta sembolik kesilen cezalardan öteye gitmeyen bir müdahele vardı sadece.
Ama sanırım şikayetler o kadar yükselmişti ki bu yaz yüzer lokantalar sahilden çıkartılmışlardı.
Buraya kadar güzel...
Ama iç denizden kaldırılan bu lokantalardan birisi sanırım Fatih Sultan Mehmet'den esinlenerek gemisini karadan kaydırarak sahilin öte yakasına, yani Körefez'e bakan yanına geçirivermişti...Karaya tırmanmış iri gövdeli yırtıcı bir kuşa benziyordu kanatlarını açmış.Atatürk resimli Türk Bayrağı da rüzgarda dalgalanıp duruyordu.
Yakında ondan esinlenecek başka Fatih'ler tarafından Körfezin kara tarafı işgali devam edecekti. Yol açılmıştı ya bir kere...
***
Yine içinizi kararttım değil mi?
Durun daha bitmedi...
Yunus Emre Parkı bizim Armutçuk'un en gözde gezi yeridir. Gerçi son zamanlarda özellikle saat 20'de sonra gezintiye çıkmak isterseniz yanınıza bu aralar oldukça cazip fiyatlarla temin edeceğiniz gaz maskenizi almadan gelmeyin derim. Kordon boyunca uzanan açık hava lokantalarının ızgara dumanından gözleriniz yanabilir ve "Bundan sonra Ayvalık mı?" diyebilirsiniz.
***
Aslında daha yolun başındayız...
Yani asıl trajik vak'a mahalline yaklaşmaktan bahsediyorum...
Yunus Emre parkının içinden geçerken gaz maskeli halinizle bir hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra parkın çıkışındaki çeşmeyi geçin, ikiyüz metre daha Lale adası yönünde yürüyün. Karavanların park yerini göreceksiniz.
Orada durun...
Çimenlerin üzerine yapılmış beton kaidelere kondurulan metal heykellere(!) yakınlarına gelerek dikkatlice bakın...
Ne anladığınıza elbette en iyi görünce karar verirsiniz, ama ben ne gördüğümü söylemeden geçemeyeceğim:
Bu kaideler üzerinde sanırım Ayvalık'ın fethi (!) sırasında batmış ve hurdaya çıkmış tarihi bir gemiden sökülmüş eşsiz parçalar bulunuyor efendim. Ayvalık Belediyesi muhtemelen şanlı Türk Denizcilik tarihini yeni nesillere aktarmak gibi kutsal bir görevi üstlenmiş...
Neler mi sergileniyor burada?
Sayalım:
Bir adet kaptan köprüsü...
Bir adet döner gemi anteni...
Tam adını bilemedim, bir adet kanatlı mayın...
İki adet, patlamaya hazır değil elbet, torpil...
Bir adet bildiğimiz çıpa...
Şimdilik...
Çünkü beton kaidelerin bir çoğu boş. Gemi söküm işlemleri bitince yenileri konacak...
Ben bu tür örnek hizmetlerin(!) tatilciler için Ayvalık tur rehberlerine de en kısa zamanda yansımasını rica edeceğim sayın belediye başkanından.Gerçekten Ayvalık sayesinde kalıcı bir deniz müzesine sahip olmuş olacak...
Kendisini ve katıkıda bulunan ekibini kutluyorum buradan.
***
Gördüğünüz gibi evimin balkonundan masmavi Edremit sularına bakıp nelerle uğraşıyorum...
Ağustos böceği konseri devam ediyor...
Ayvalık Konserler şehridir ayrıca, hakkını yemeyelim...
Öğlen uykularının düşmanı hurdacının sesi kesildi.
Birazdan belediye hoparlöründen anfi tiyatroda bu akşamki gösteriyi öğrenebiliriz...
Eğlenmeye devam...
Ayvalık'dan yazacaklarım şimdilik bu kadar.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
HERŞEYE RAĞMEN...
Her şeye rağmen dirençli olmak zorunda toplum. BirGün Gazetesi çok önemli bir vurgu yapıyor: "Devletin olanca gücüyle saldırılarını sü...
-
Aklım yanan otelin bitişiğinde kayak alanındaki görüntülerde bir yandan da. Yangın olup bitmiş ölen ölmüş, eğlenmeye devam dercesine başka...
-
Dünyamızın ve elbette ki ülkemizin başında bir Donald Trump heyhulası dolaşıyor. Daha şimdiden dünyada alarm zilleri çalmaya başladı bile. T...
-
Aşağıdaki adamın fotoğrafı gece uyumadan önce bakılacak bir görüntü değil hiç şüphesiz! Ama bu Pazartesi gecesi TS itibariyle 20'de ba...