Hatırlamak ve hatırlanmak. Belki hayatımızın bütün özeti bu iki sihirli kelimede saklıdır. Ne dersiniz?
Hatırlamak insanın ileri yaşlarda vazgeçemediği bir gereksinim olur birden. Mesela, nostalji dediğimiz ikinci bir yaşam, keşfettiğimiz yeni bir eğlenceye dönüştürür hayatımızı. Hayat sonsuz dediğimiz bir boşluğa akarken sizin yer aldığınız anın değeri bu hatıralarla beslendikçe daha anlamlı hale gelir, onlarsız kendinizi sürüklendiğiniz boşlukta daha güçsüz ve çaresiz hissedersiniz.
Hatıralar insanı ölüme karşı daha dayanıklı kılan sihirli bir alet gibidir. Bütün anlatılmak istenenler, yazılanlar, söylenenler böylesine bir kucaklaşma, hayatınızla yeniden bütünleşme isteğinin bir sonucudur denebilir...
Bütün anlatı sanatları yaşanan olup bitenin tekrarıyla canlanan kendi hayatımıza dönmeyi sağlar aslında. Bu süreklilik içinde hem hesaplaşmayı hem de hayallerimizi yeniden olumlayarak öğretir bizlere. Sanatın doğurganlığı böylesine bir direncin parçasıdır.
Bu konu derinlere çekiyor sizi muhtemelen, farkındayım. Biraz da hatırlanmaktan bahsedeyim isterseniz.
İlkinde hayatın öznesi olarak varken şimdi başkalarının hatırladıkları içinde bir nesneye dönüşürsünüz bu kez ve muhtemelen o sırada siz yoksunuzdur. Başkalarının gözü önünden çekildiğinizde hatırlanmaya başlayabilirsiniz ancak. Ama aslına bakarsanız bu biraz da size kalmış bir iştir. Bunu başarmak için epey mücadele edersiniz, belki de farkına varmayarak. Hatırlanmak için gösterdiğiniz çaba gizli bir dürtüyle yaptığınız o muhteşem hazırlığın bir parçasıdır aslında. Bunu bilmeden yaparsınız ve ne kadar başardığınızı da çoğu kere öğrenemezsiniz...
Bu da çok derin bir konu değil mi? Evet, haklısınız. En iyisi, sizi üzmeden bu sabah yazacaklarım bu kadarla kalsın deyip, noktayı koymak. Şimdi sevdiğiniz eskilerden bir şarkıyı bulup dinlemenin tam zamanıdır. Bence siz de öyle yapın.
Nostalji hayat kurtarır!