31 Temmuz 2021 Cumartesi

Yangın Yeri Hayatımız

 Ortalık yangın seline dönmüş, acılar sarmış dört yanımızı, derdin biri bitmeden ötekisi başlıyor yanlara sıçrayan alevler gibi... Evet, hangisine yansak ki? Dağlar tutuşmuş, çıkılmaz olmuş, her yer karanlık bir duman, artık nefes alınmıyor, öylece uzaktan, kaçtığın yerden bakıyorsun yanan  evine, yok olmuş canlarına, hayatına...Alevler  ýukselirken bir de çaresizlik yakıyor içimizi. Yangını söndürmek için yetersiz kalan çabayı sorguluyorsun. Neden, neden? Cevap yine aynı. Ķötü kararlar, ihmaller zinciri...Yine aynı dert, aynı zihniyet...Yangına koşması gereken  imkanlar varken bunu hiçe sayma nasıl bir umursamazlık? Türk Hava Kurumu nasıl yok edilir? Uçakları uçmaz hale getirilir,  unutulur, yok denir. Yönetime yönetemeyenler bilerek atanır, engeller yaratılır, destek yerine köstek olunur? Anlamak zor değil. Hazmetmek zor ama! Yaşananlar giderek her yanımızı sarmış bir alev topu gibi hayatımızı yangın yerine çeviriyor baksanıza...Hangisine yansak üzülsek ? Kavruluyor içimiz...

AG.

12 Temmuz 2021 Pazartesi

Keşke yanılsaydım!

 Facebook içimizi dışımızı bilmesi yetmiyormus gibi düne dair anları hatırlamak istediğimizi düşünerek  geçmiş anıları tazeliyor. Iyi yapıyor elbet. Geçmişinden ürker bazıları. Doğru olabilir. Bazen ben de geçmişte yazdıklarımı böyle blr merak ve tedirginlikle okurum. Övunmek gibi olmasın ama bir çok konudaki yorum ve düşüncelerimde yanıldığımı pek görmüyorum. Keşke böyle olmasaydı. Keşke yanılsaydım da bu günleri yaşamasaydık... Her gün yanılmamaktan yorulduğumu görmekten mutlu değilim. İroni gibi gelebilir ama doğru.  Yanilmamak yanlışın ürkütücü boyutunu hep suratımıza vuruyor. Yeter artık, yanılmak istiyorum detirtiyor insana. Iste facebook bu hissimi anlayamiyor. Sanıyor ki her zaman  hatırlamak güzel bir şey!

11 Temmuz 2021 Pazar

Kapıldım gidiyorum rüzgara

 

Günlerdir süren güçlü esinti bu gün biraz normale döndü Ayvalık'da. Bu rüzgar olmadan da yaşanmaz ki. Hele Kaz dağlarının üzerinden aşıp geliyorsa, ķörfezin  denizini yalayıp Ayvalık sırtlarına vuruyorsa, bu havanın yerini hiç bir sey tutmaz. Soluk alırken içinize çektiğininiz hava değildir, bilin bakalım nedir?Bu sorunun en güzel cevabını hayranı olduğum ve yine buralarda kendisinden siirlerini dinlediğim  bir şair vermiştir: içime çektiğim hava değil gökyüzüdür der Ülkü Tamer. Evet bu esinti marifetlidir, içinde bol oksijeni ve iyotu barındırır. Geldiği yerin kokularını, heycanını,aşkını taşır. Her içinize çektiğinizde yalnızlığı, acıları,tükenmişliği unutturur size. 

"Beni bu güzel havalar mahvetti, 

Böyle havada istifa ettim 

Evkaftaki memuriyetimden. 

Tütüne böyle havada alıştım, 

Böyle havada aşık oldum." 

Diyen Orhan Veli geldi aklıma şimdi. İnsan ne garip bir yaratık değil mi? Kolayca kanıyoruz, aldanıyoruz her şeye. Bir rüzgar geciyor kalbinizden sanki, heycana kapılıyor, ya da her şeyi durdurup sadece sessiz bir dünyada, şiirsel bir durulmanın tadını çıkartmaya çalışıyorsunuz. Acılar bir yanda dururken, kalbiniz öte bir yakada ışıltılı bir denizin sularına götürüyor sizi.
Bu da bir aldatmaca değil mi? Ama hoşunuza gidiyor yine de...
Ayvalık'da bu sabah karşımdaki denizi seyre koyuldum rüzgarın arada yüzumdeki serinliğini hissederek. Okuduğum yazıdan sonra tükenmeyen insan acılaŕıni yazacaktim.  Yaşadığımız ülkedeki dayanılmaz acıları. Ödenmemiş kıdem tazminatlarının peşinden koşarken trafik kazasında hayatlarını kaybeden Somalı madencileri. Olümle tehdit edilen gazetecileri. Yüzlerce faili meçhul cinayette kullanılan kayıp silahlar haberini. Derin güçlerce organize edilmiş silahlanmaları.

Yazacaktım olmadı.

Bunları yazdım.

10 Temmuz 2021 Cumartesi

Ne olacak şu CHP'nin hali?

"Kılıçdaroğlu tek adayımız" dır deyip ansızın millet ittifakında kara bir deliğe yol açan Bülent Kuşoğlu kimdir biliyor musunuz? Adam CHP Başkan Yardımcısıdır. Kiliçdaroğlu nasıl yorumlamış bu açıklamayı, onu bilen var mı? Ben de yeni öğrendim. Daha doğrusu Emin Çölaşan bu gün köşesinde yazmasa öğrenemeyecektim...Meğer Kıliçdaroğlu da Bülent Beyin açıklamasını doğru bulmamış. Emin Çölaşan'i arayıp çok üzüldüğünü söylemiş.ittifak ortaklarına haber verilmeden böyle bir açıklamanın yapılmasına o da üzülmüş. Kendisinin bile haberi olmamış hatta. Bir gazeteye beyanat  vermiş bu konuda, ama gazete nedense pazartesi günü bu haberi kullanacakmış! Yani bekletiyorlarmış...

Mizah gibi değil mi? 

Ama burasi Türkiye demeyin n'olur...Burası CHP demek lazım bana göre...

Bülent Kuşoğlu'nun N Haber'deki açıklamalarıni da okudum. Meğer yaptığı gaf sadece Kılıçdaroğlu ile sınırlı değilmiş. Hdp ve  Kürtler için söylediklerini okuyunca bu kafa ile nasıl demokratik dayanışma güçlendirilir diyerek üzülürsünüz. Hatta öyle analizler yapmış ki tam fiyasko...Evlere şenlik şeyler. Yazsam çok caninız sıkılır. Chp niye güven vermiyor, niye oylarini arttiramiyor diye parti içinde objektiv bir değerlendirme yapıliyor mu acaba, hiç sanmıyorum. Chp'yi bütun eksiklik ve hatalarına rağmen gözü kapalı desteklemek kimseye yarar getirmeyecek. Bunlari çekinmeden söylemekten yanayım. Zaten hatadan dönmedikleri sürece de muhalefet kanadından beklenen öngörü ve sorumluluklar  hayata geçirilemeden kalacak. Çok kolay bir seçim olacak, sonucu simdiden belli diyorlarsa yanılırlar, milleti kandırırlar. Ulkeye de yazık olur.

9 Temmuz 2021 Cuma

Edebiyatın sihirli elleri

 Şimdi edebiyatı konuşma vaktidir. Ancak onun üstesinden gelebileceği işlerden bahsetmek istiyorum. Destanlar, şiirler, hikayeler ile başlamış bir anlatı serüveni sonra romanla buluşmuş. Denemeyi de içine katalım isterseniz, hepsi anlatı sanatının bir parçası sayılırlar. Tiyatro, resim, sinema gibi diğer sanatları da besleyen bir damar hepsi. Ama  özellikle şiiiri bir başka yere oturtur eleştirmenler. Şiirin sihiri başkadır denir. Çok doğru. Müzikle  ya da  imgesel bir dünya ile buluştur bizi şiir. Sinema sanatı da şiirden beslenir. Şiirin şiirsellik kavramıyla anlatılan bir bulaşı gücü de vardır ayrıca. Şiir gibi deriz mesela. Şiir hayatımızın durulmuş halidir. Bunu en iyi kullanabilen romancılar da olur. Romanın yaratılmış varlıklarla dolu dehlizlerinde bizi dolaştırmaya meraklı bir yazar eğer becerebilirse buna şiirsel bir tat da ekleyebilir. Ortaya çıkardığı kocaman yeni bir dünya şiirsel bir bütünsellikle sizi bağlar ve ondan kolay kolay kopamazsınız. Bazen aynı  romanı defalarca okumayı göze alabilirsiniz. Roman yazma şiirin tek başına yaptığını  yazının bütününe uygun ölçüde serpiştirebilen bir yazarın becerisi sayılır. Romancının elinde şekillenen malzeme aslında yaşanmış bir hayattan damlalar, ya da büyük bir gövdeden türemiş tecrübeler, beceriler, ruhumuza gömülmüş gizli hazineler gibidir. Suyun parlaklığını keşfetmemizi, ormanın ağaçlarını görmemizi sağlar gibi dokunur insana ve bu iyileştirir bizi. Sanatın bir terbiye etme gücü vardır. Hayatı yaşanır kılmaya yarayan, gereğinde dayanılır kılan, sabır ve umut aşılayan bir sihirdir bu. Bizim önümüzde koşan ikinci bir hayat gibi. İçine girdikçe ne kadar kendimize benzediğini görmemizi sağlayan bir büyü gibi.

8 Temmuz 2021 Perşembe

Değişimin yolu

 Üç gündür Pazar günkü adaylar buluşmasını gözden düşürmeye çalışmak, bu münazaranın olumlu tarafını görmemek,  karşı tarafı zor duruma sokmak niyetiyle araçsallaşırmak ne kadar saçma! Moderatör üzerinden yapılan saldırının önce kendi adayına zarar verdiğini bile göremiyorlar. Yenilgiyi ve kaybedeceklerini anlamış bir ruh halini yansıttıklarının sanırım farkında değiller. TC Anayasanın hala geçerli kurallarını hiçe sayıp Erdoğan'nın Cumhurbaşkanı sıfatıyla otobüs üzerinde miting konuşması yapması, taraftarına çay paketi atması ise dünya siyasi literatürüne geçecek bir fiyasko!

Bu ülkenin demokrasi geleneği çok güçlü değil, siyasi tarihi benzer tuhaflıklarla dolu tamam ama toplumun değiştiğini, Türkiye'nin 30-40 sene önceki toplum olmadığını, yeni  nesilleri, gençleri farklı yetişen, görüş ufku yenilenmiş, dinamik bir ülke olduğunun farkında değiller. Kullandıkları eskimiş yöntemlerle arkalarında düşündükleri kitleyi hala çoğunluk sanmaları ne büyük bir yanılgı? Şu seçim kampanyasında ülkeye yaşattıkları gerilim, hayal kırıklığı, kızgınlık yetmiyormuş gibi seçimin adil ve özgürce olmasını engelleyen tavırlar, söylemler, yakıştırmalar ile ülke yönetiminde kalmalarını daha sorgulanır yaptıklarını anlamıyorlar mı?

İktidarın sonuna yaklaştıkça sarıldıkları çareler ülkeyi  zor günlere taşıyabilir. Ama bunun cevabını ulusun iradesi  seçimlerle verecektir. İstanbul seçimleri bu nedenle hem bir sonun hem de  demokrasiye sahip çıkmanın bir miladı olacaktır. Kazanan millet olacaktır. Değişimin yolu açılmıştır...

Not :Bu yazı 20 Haziran 2019 tarihinde yazıldı.

Ayvalık Postası

 Her pazartesi paylaştığım yazılarımı bir süre  Ayvalık  Postası olarak okuyun lütfen. Hayatımın  Ayvalık yarısı İstanbul'u düşleyerek geçer. Kışın da tersi olur. Hayat hep böyle geçer zaten. Her şey kavuşana kadar başka bir güzelliğin içinde sarılıdır size sunulmaya hazır. Değeri unutulur kavuştuktan sonra, hem de hiç farkına varmadan. Yaşadığınız anın hakkını verin  der dururuz da uygulamaya gelince unuturuz bazen bunu. Mutlu olmak insanlar için ne kadar zor değil mi? Oysa sabahları kumruların ve serçelerin seslerini dinleyerek uyanıyorum burada. Onların ne kadar mutlu olduklarını düşünerek kendime moral yüklüyorum. Kahvaltıdan sonra rutin hale gelen sabah yürüyüşüm için bana daha sakin gelen Şirinkent yolunu seçiyorum. Ağaçlarla, yabani bitkilerle konuşuyor, yol kenarında boyları  uzamaya başlayan sazlıktan geçerken mutlu oluyor, dinlenmek için oturduğum bankta İpek kafenin olduğu koydaki ışık oyunlarını  seyrediyorum. Bu fazla uzun sürmüyor, vücudumu tembelliğe alıştırmadan yeniden yola koyuluyorum. Dönerken Basın Kent'in bahçelerinden geçiyorum. Oradaki dev kaktüslere merhaba diyorum, pembe zakkumları içimden öpüyorum, ağaçların arasından duyulan kuş seslerini  dinliyorum. Adımlarımı hızlandırıyorum sonra. Güneş fazla yükselmeden eve varmalıyım. Yorgunluk garip bir şekilde  mutlu olmanın işareti buralarda. Çünkü yorulduysanız yaşıyorsunuz demektir. Bir öğlen uykusu ise bu yorgunluğu üzerinizden atacak bir ilaç size. Her şey bu kadar basit değil burada elbet. Sorunlar, yapılması gereken işler, tartışmalar da günün bir parçası. Ama insan her şeye rağmen huzurlu ve yaptığının doğru olduğuna inandığında zorluklarla daha iyi savaşabiliyor. Uzun lafın kısası burada hayat çabuk geçiyor. Kötüler düşünsün.

Yolsuzluk haberleri ve müsilaj

 Ülke yolsuzluk haberleri, Marmara denizimiz müsilaj kirliliği ile çürük yumurta gibi kokarken parti kapatmak gündemi değiştirmek falan değildir; yapılan düpedüz bir beka sorunu ile karşı kaŕşıya bulunan rejimin önümüzdeki seçimlerde yeniden iktidarda kalabilmek için olmayan demokrasiye bir tekme daha atmasıdır, amaç siyasal yapıyı değişmez kılmaya çalışarak ülkeyi yeni belirsizliklere ve kaosa sürüklemektir. Yarattıklari tek parti devletinin anayasal kurumları işlemez hale gelmiş, hukuk güvencesi kalmamış,  özgürlükler ve haklar askıya alınmıştır. Böyle bir ortamda yapılacak en yakın seçimlere olabildiğince geniş bir katılımla, görüş farklılığı gözetmeden önce demokrasi ve hukuk diyerek hazırlanmak gerekiyor. Muhalif  partilerin bundan daha önemli bir önceliği olamaz. Bu iktidardan kurtulmak,  sağlam ve tutarlı yeni bir anayasal iklime kavuşmak, hukuk devletini kurmak için sadece siyasilere değil bütün vatandaşlara önemli bir görev düşüyor. Bu gidişe dur diyecek bir kararlılik ile   milletçe aynı çizgide buluşmak zorundayız. Cumhuriyetimizin geleceği buna bağlı.

Oyuna devam!

 Özel okullar on kayit başvurusu için taban puanlarini açıklarken devlet okullari sadece yüzdelik dilimlere göre başvurulari yönlendiriyor...Farkinda misiniz burada bile ozel okul sahiplerini kollayan bir kurnazlik var. MEB en azindan kaliteli sınıfa giren   devlet okullari için bir taban puan belirleyip başarili oğrencilerden ilk tercihlerini bu okullardan yana yapmak isteyenlerin işini kolaylaştirabilirdi.Ama bu  yapılmiyor. Başarili çocuklarin genellikle ust gelir grubundan geldikleri bilindiği için parali özel okullar adina bir kayirma hemen devreye sokuluyor. Ozel okul kontejanlari hizla doldurulurken bu telaşta kaliteli parasiz okullarin taban puanlari neden aciklanmaz, sorusunun cevabi bu...Oysa Parasiz devlet okullarini tercih etmek isteyen yüksek puan almış bir çok genç var...Gençler ve aileler sonunda sinav sonrasinda yeni bir yarışa daha giriyorlar. Bu da yerleştirme adı altinda okul kapmaca yarışidir. Oyuna devam...

Kılıçdaroğlu için fezleke

 Kılıçdaroğlu için fezleke meclise gelmiş...Amaç, dokunulmazliğini kaldirmak, açılmış veya açılacak yeni davalarla mahkum etmek, HDP'yi kapatarak oluşması istenen bosluktan  sonra bir de Kilicdaroğlu üzerinden muhalefet cephesinde bir gedik daha açarak sözüm ona parçalanmaýi sağlamak ise bu oyuna  kaç kişinin geleceğini hesaplıyorlar? Çocuklar bile kanmaz buna. Ulkeyi yönetenler bu işlerle uğraşacaklarına toplumu daha fazla germeden, toplumsal çatlaklar yaratmadan ülkeyi güven içinde yapılacak adil bir seçim ortamına hazırlamalıdirlar. Aksi tutumlarin yaratacağı huzursuzluk ulkemizin geleceğini daha da karartır, kargaşayı besler, kötücül fırsatçilarin işini kolaylaştırir. Ulkemizin insani  barıştan ve adil bir yaşamdan yanadır. Toplumun genel beklentisi  bu temelde oluşan  tercihler yönundedir, tarih boyunca da siyasi kamplaşmalara rağmen böyle olmuştur.

Bu nedenle, parti kapatmak, parti liderlerini susturmak ile bir yere varmak isteniyorsa yanılıyorlar. Kılıçdaroğlu'nun son açıklamasi bu açıdan çok değerli ve önemlidir. Evdeki hesap çarşıya uymayacak, toplum mağdurlyete uğrayana daha önce olduğu gibi yine sahip çıkacaktır. Muhalefet olmak da böylesine süreçlerle kazanılacak ozellikler demektir.

7 Temmuz 2021 Çarşamba

Bir soru!

Endişe verici olan durum şu ki istifası veya görevden alınması an meselesi olan iç işleri bakanına destek iktidar partisinden değil ortağı olan partinin liderinden geliyor ve o lider Hdp'li Gergerlioğlu lehine önemli bir karar veren Anayasa mahkemesine  teröristi koruyor suçlaması yapıyor...

Ülkenin hukuk ve demokrasi yönünden geldiği perişan hali görüyorsunuz...

İçisleri Bakanı'nın sırtını dayadığı iktidar ortağı böyle konuşuyorsa bu ülkede kimse için can günliği, adalet teminatı kalmamıştır ve durum Osmanĺi'daki Tanzminat reformları öncesinden  bile beter haldedir.

Bugün T24'deki köşesinde Mehmet Yılmaz'ın ima ettiği gibi yoksa bizim bilmediğimiz başka hazırlıklar mi vardır? Bu kadar alenen hukuka, anyasaya meydan okuyan bir iktidar ortağı ve onunla hala işbirliği yapan yönetimin bizden sakladıkları nedir acaba?

6 Temmuz 2021 Salı

Koku

Nereye gitsem her yer kokuyordu. İş yerleri, marketler, bütün kapalı yerler, arabalar, bahçeler, sokaklar, alanlar, hatta bir zamanlar ormanlık olan tepeler, sahiller, her yer kokuyordu.

Evdeki pencereleri açtığımda içeri dolan havada çok garip bir koku vardı. Bu yüzden kapalı ve havasız yaşamaya katlanıyorduk.

Kokudan korunmak için içimize kapanıyorduk. İnsanlar sokağa çıkamaz olmuşlardı. Ağızlarını, burunlarını kokudan etkilenmemek için bir maskeyle kapatarak dolaşıyorlardı artık.

Bu koku bütün yaşam ritmini bozmuştu. Karamsarlık, umutsuzluk, sorumluluk almama, içe kapanma, olup bitene ilgisiz kalma gibi bütün olumsuz huylar, alışkanlıklar toplumda yaygınlaşmıştı.

Bu konuda ayrıca herkes bir birini suçluyor, haksızlık yaptığını söylüyordu. Kokunun nerden kaynaklandığını açıklayan yöneticiler ise insanların paniğe kapılmamalarını, bu kokunun ülkeye dışarıdan pompalandığını, bunun hain bir tertip olduğunu, alınan tedbirlere uyulmasıyla tekrar eski kokusuz günlere kavuşulacağını yaymaya çalışıyorlardı bir yandan.

Ancak koku her gün artmaya devam edince dikkatleri başka bir konuya çekme gayretleri de görüldü. Bu pek fayda etmedi. Koku her şehirde, her mahalle ve sokakta artarak görülmeye devam etti.

Artık bu kokunun sindiği bütün yiyeceklere erişmek daha zor ve pahalıya mal oluyordu insanlara. İçilen suya bile havadaki bu ağır koku bulaşmış, ekmeklerin tadı bozulmuş, doğanın dengesi değişmiş, hatta kuşlar ötmez yağmur yağmaz, rüzgarlar esmez olmuştu. Göçmen kuşlar bile kokunun haberini alıp yollarını değiştirmişler, arılar kovanlarından çıkmaz olmuşlar, toprak altında uykuya dalan yılanlar korkarak saklanmayı tercih etmişler, balıklar başka denizlere kaçmışlardı. Yani doğadaki bütün canlılar insanlarla birlikte kokunun yaydığı ölümcül bir girdapta sıkışıp kalmışlardı.

Herkes şikayet etse de kokunun bitmesi için çarenin ne olduğunu kimse bilmiyordu. Bunu tartışanlar ise kokuyu yaymakla suçlanıp, susturuluyor; insanların gerçeği öğrenmemeleri isteniyordu. Koku dayanılmayacak hale geldikçe kokunun konuşulmasını yasaklayanların şiddeti, baskıları artıyor, korku da beraberinde geliyordu.

Kokuyla mücadele etmek için çalıştıklarını söyleyenler ise her gün artan yasakları, tutuklamaları, sorgulamaları gösterip geniş tedbirler aldıklarını kontrollerindeki medya organlarıyla topluma yayıyorlardı. Kendilerine itaat etmeyenleri de hemen susturuyorlardı. Nedeni bilinmese bile insanların bu kokuyla yaşamaya alışacakları yetkili ağızlarda bolca konuşuluyordu artık. Söylenenlere inanmasalar da herkes bunu kabullenmek zorunda olduğunu düşünüyor, aç kalmaktansa kokuyla yaşamaya katlanıyordu.

Kimsenin gelecekle ilgili bir beklentisi, umudu kalmamıştı. İnsanları bir arada tutan tek güç içlerinde besledikleri bir korku olmuştu. Kokudan şikayet etmek yerine korkuyla yaşamanın yolunu arıyorlardı.

Bir süre sonra kokudan söz etmek de suç sayılmaya başlandı. Daha ileri gidip bu kokunun bir efsane olduğu bile söylendi. Koku bize ait değildi, dışardan gönderilmişti. Çoğu insan bu görüşe inandı. İnanmayanlar bile inanmış gibi göründüler. Kokuya itirazlar bıçak gibi kesildi. Çünkü korkuyorlardı. Artık hiç bir şey kokmaz olmuş, korku kokuya baskın gelmişti.

Evdeki hesap çarşıya uymayacak!

 Kılıçdaroğlu için fezleke meclise gelmiş...Amaç, dokunulmazliğini kaldirmak, açılmış veya açılacak yeni davalarla mahkum etmek, HDP'yi kapatarak oluşması istenen bosluktan  sonra bir de Kilicdaroğlu üzerinden muhalefet cephesinde bir gedik daha açarak sözüm ona parçalanmaýi sağlamak ise bu oyuna  kaç kişinin geleceğini hesaplıyorlar? Çocuklar bile kanmaz buna. Ulkeyi yönetenler bu işlerle uğraşacaklarına toplumu daha fazla germeden, toplumsal çatlaklar yaratmadan ülkeyi güven içinde yapılacak adil bir seçim ortamına hazırlamalıdirlar. Aksi tutumlarin yaratacağı huzursuzluk ulkemizin geleceğini daha da karartır, kargaşayı besler, kötücül fırsatçilarin işini kolaylaştırir. Ulkemizin insani  barıştan ve adil bir yaşamdan yanadır. Toplumun genel beklentisi  bu temelde oluşan  tercihler yönundedir, tarih boyunca da siyasi kamplaşmalara rağmen böyle olmuştur.

Bu nedenle, parti kapatmak, parti liderlerini susturmak ile bir yere varmak isteniyorsa yanılıyorlar. Kılıçdaroğlu'nun son açıklamasi bu açıdan çok değerli ve önemlidir. Evdeki hesap çarşıya uymayacak, toplum mağdurlyete uğrayana daha önce olduğu gibi yine sahip çıkacaktır. Muhalefet olmak da böylesine süreçlerle kazanılacak ozellikler demektir.

Boşuna mı kürek çekiyoruz?

 Bu ülke için boşuna mı kürek çekiyoruz acaba? Bu soruyu bir süredir okuduğum, televizyonlardan dinlediğim haber ve yorumlardan sonra kendi kendime soruyorum. Bu gün Hasan Cemal T24 deki köşesinde de yazmış. Evet, çözümü olmayan sorunlarıyla iflah olmaz bir memlekette mi yaşıyoruz? Karamsarlık huyum değil, ama insan bu noktaya da gelebiliyor işte!

Bulunduğumuz coğrafi çevreye bakınca benzer tarzlarda yönetilen  o kadar çok ülkeyle yan yanayız ki! Buralardaki rejimlerin demokrasi olmadığı bilinen bir gerçek. Hepsinde geçerli kurallar, güç ilişkileri, yapılanmalar, yönetim zihniyeti birbirinin benzer... Al birini vur ötekine denir ya! Buralarda iktidarlar yıllardır değişmedi, yakında da değişecek gibi değil üstelik. En önemlisi bu coğrafyanın ülkeleri yüz yılı aşkın bir zamandır dünyanın güç merkezlerinin kapışma, hesaplaşma, bölüşüm bölgeleri olmuş. Benzer kaderler benzer siyasal kargaşalarla süre giden siyasal yapılara yol açmış. Hiç biri gerçek manada hukuk, demokrasi özgürlük yüzü görememişler. Ortadoğu ve çevresini kuşatan bu zor bölgenin kaderi tarihin tanık olduğu kavgalar, didişmeler olmuş, başa gelen yönetimler bu ortamdan beslenerek iktidarlarını korumuşlar.

Biz başkayız diyebilecek şansımız kaldı mı acaba diye sormadan edemiyorum.

Güçlü bir ülkeyiz, aksak işlese de bir demokrasi geçmişimiz ve 150 yıllık bir parlamento geleneğimiz var. Anayasa tecrübemiz, laik ve modern  bir cumhuriyetin kurucusu olmuş, Atatürk gibi  saygın bir öncümüz var, düşünceleri, ilkeleri tavsiyeleri hala geçerli... Ama yetiyor mu? Ne kadar hükmü kalmış bu saydıklarımın? Nereye doğru gittiğimiz belli değil mi? Günden güne daha da kötüleşen bir ekonomik düzen, aykırı ilişkiler ağı ile liberal  kapitalizmin bile karşı çıkacağı boyutlara varmış, yasa, hukuk dinlemeyen  çamura batmış bir sistem.

Bu şartlarda geçmişle böbürlenmek yeter mi? Biz çıkarız bunun altından kolaycılığı... 

Ne yapılmalı? Bunu anlatacak güçlü politik bir söylemi besleyen şartlar sonuna kadar hazır, söylemi telaffuz edenler de var, tecrübe kazanmış bir sol siyaset de var, ama eksik olan çok şey de var...

Bu kaostan çıkmamızı sağlayacak çare bunları açık seçik konuşup tartışmaktan geçiyor. Muhalefetteki partiler, bireyler, hepimiz, kimse bildiğini  okumadan, ben bilirim demeden bu işe el vermeli...

Başka çare yok...

HERŞEYE RAĞMEN...

Her şeye rağmen dirençli olmak zorunda toplum.  BirGün Gazetesi çok önemli bir vurgu yapıyor: "Devletin olanca gücüyle saldırılarını sü...