İçinden geçtiğimiz günler ülkenin ne kadar kötü yönetildiğini daha doğrusu bir yönetim boşluğuna düştüğünü kanıtlıyor.
Sorun bir yönetim krizinin ötesinde ciddi hukuksal, yapısal sorunları yaratan bir iktidarın siyasal tercihlerinden ve ideolojik kaynaklarından besleniyor.
Kendisini ayakta tutmaya yarayan kozlarını eskisi kadar kullanamayan iktidar şimdi kaybettiği prestij açığını ayrışmayı körükleyen bir siyaset anlayışı ile telafi etmeye çalışıyor. Bu durum yönetimin krizine dönüşüyor. Ayakta kalabilme çabası ile alınan kararlar ve tercihler ülkeyi çıkmaza itiyor, bir yandan da kendi başarısızlığıni açığa vuruyor.
Gerek kontrolsüz göçmenlik, gerekse son yangın olaylarında kullandığı yöntemler ve açıklamalar buna hizmet ediyor. Meseleyi çözmek, toplumsal yaraları sarmak, toplu yaşamı tehdit eden afetlerden ve çatışmalardan korunmak yerine sorumsuzca yorumlar ve tespitlerde bulunarak çözümsüzlüğü doğallaştiriyor, bundan güç devşirmeye gayret ediyor.
Bu çok tehlikeli bir tutum.
Bu durumdan kendine vazife çıkarabilecek çevrelerin yaratacağı çatışmalar bu ülkeyi ne hale getirir acaba düşünülüyor mu?
Sorumsuzluk her yana her bünyeye sıçrayarak başka bir yangını tetikliyor. Bakanların, bürokratların açıklamaları şaşkınlık yaratıyor, bu kadarı da olmaz dedirtiyor.
Ülke ancak işbirliği yaparak, bu sorunların üstesinden gelebilir.
Ulusal çıkarlarımız korumak için ucuz hamasate ve dış gerekçelere sığınmak yerine demokrasiyi ve hukuk düzenini kuracak bir siyasal dönüşüme ihtiyaç var. Acil olan bu iradeyi hayata dönüştürecek demokratik dayanışmayı sağlamak ve bu düşünce ekseninde geleceğin temellerini atmaktır.