30 Mayıs 2025 Cuma

KÜRT SORUNU: DEVAM MI TAMAM MI?

 


Kürt Sorunu bitmiştir savunmasını sürekli yapan AKP İktidarı şimdi bu sorunu kapalı kapılar ardında üstelik büyük ölçüde küresel dostlarının adını koyduğu koşullar dayatması altında yeni bir aşamaya taşımış bulunmakta. "Gözün aydın" dercesine sunulan bu müjde "Terörsüz Türkiye" sloganı olarak kullanışlı bir takdir toplama mekanizması haline getirildi. Kimsenin itiraz etmemesi gereken ve amaç olarak çok doğru sayılacak  bu slogan ne yazık ki hazırlanmış algı oluşturma tuzağı olarak çoğunluk nezdinde tedirginlik ve şüpheyle karşılandı. Bildirge de  başında bu şüpheyi doğurucak tarzda yazılmıştı:


"Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkâr ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak tarih sahnesine çıktı. Doğuşunda reel sosyalizmin etkilerini yaşadı ve ulusların kendi kaderini tayin hakkı ilkesini benimseyerek, silahlı mücadele stratejisi temelinde meşru, haklı bir mücadele yürüttü."


Böylece  silahları bırak çağrısına uyan silahlı örgüt yıllardır yarattığı şiddeti bir hak mücadele  stratejisi olarak benimsediğini itiraf ediyordu. Üstelik bunu "self-determinasyon" hakkı olarak meşrulaştırıyordu. Yani başından beri savunulan amaçlar doğrultusunda bir mücadele yürütülmüştü. Bundan zarar gören toplumun çektiği acılar, kendilerine göre kaçınılmaz olan şiddetin   yanında küçük bir ayrıntıydı ama bildiride bu konuda tek bir özür dileme ya da pişmanlık duygusu yoktu. 


Bildirinin ilerleyen satırlarında bu niyet apaçık ortadadır. Lozan öncesi Sevr şartlarına dönülmesi, Kürt halkını dışlayan 1924 Anayasanın hazırlanış nedenlerini ve koşullarını bu gözle değerlendirme arzusu bildiride geçen "Ortak Vatan" savunmasını gölgeler niteliktedir. Kaldı  ki Öcalan'a referans alınarak savunulan Sevr şartlarının tek vatan ilkesi ile yakından uzağa bir ilgisi yoktur ve olamaz. Maalesef bildirideki bu çarpıklık DEMP yöneticileri tarafından da görmemezlikten geliniyor:


"Önder Apo Kürt-Türk ilişkilerinin sorunsallaştığı Lozan Antlaşmasının ve 1924 Anayasasının öncesini referans alarak, Ortak Vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti perspektifini ve Demokratik Ulus anlayışını Kürt sorununun çözüm çerçevesi olarak benimsedi."


Silahların bırakılması anlaşan tarafların arasında aynı bakış açısıyla değil farklı görüş ve beklentilerle gerçekleşiyor. Böyle olunca da birinin "teröriste  diz çöktürdük" söylemi karşı tarafta bir zafer edasına dönüştürülüyor:


"52 yıldır Önderlik ve PKK yürüyüşüne büyük bedeller pahasına katılarak, inkâr ve imha siyasetine, soykırım ve asimilasyon politikalarına karşı direnen onurlu halkımız, barış ve demokratik toplum sürecini daha bilinçli ve örgütlü biçimde sahiplenecektir."


Hatta daha ileriye giderek halen mevcut anayasal şartlarda faaliyet gösteren Kürt siyasetinin bundan sonra "Kürt demokratik  uluslaşmasını" hedef alacağı aşağıda apaçık ifade ediliyor. Bu halkların demokrasi mücadelesinin bir uluslaşma sürecinin parçası olduğunu gösteriyor:


"Bu temelde Kürt siyasi partilerinin, demokratik örgütlerinin, kanaat önderlerinin Kürt demokrasisini geliştirme ve Kürt demokratik uluslaşmasını sağlama yönündeki sorumluluklarını yerine getireceklerine inanıyoruz."


Sevr şartları savunmasına dayalı tarihsel mücadele, örgütün geçmişten devr aldığı bir miras olarak kabul edilirken, bu tarihi direnişin demokratik siyaset yöntemiyle devam edeceği ve güçleneceği söyleniyor:


"Mücadele ve direniş ile geçen özgürlük tarihimizin mirası PKK 12. Kongresi kararlarıyla birlikte demokratik siyaset yöntemiyle daha güçlü gelişecek, halklarımızın geleceği özgürlük ve eşitlik temelinde gelişme gösterecektir"


Şimdi soruyorum, bütün bu okunanlardan sonra Türkiye'de  Kürt sorununu çözmeye ne kadar yakınız? Bu yaşananlar yoksa bir senaryo mu? Karşılıklı tarafları memnun edecek bir kazan-kazan politikası mı? 


Karşılıklı söylemlerine bakarsak sorununun esas unsurları üzerinde bir mutabakatın olmadığı aşikar iken tarafların bir başarı varmış gibi konuşmaları  garip değil mi? Çözüme yakın olduğumuzu söylemek mümkün mü?

HERŞEYE RAĞMEN...

Her şeye rağmen dirençli olmak zorunda toplum.  BirGün Gazetesi çok önemli bir vurgu yapıyor: "Devletin olanca gücüyle saldırılarını sü...