Geçenlerde bir televizyon programında dinlediğim siyaset bilimci Sezin Öney'in söylediklerine katılıyorum. DEM Parti paralel bir evrende yaşıyor sanki. Burada söylenenlerden tek tek alıntı yapmayacağım. Her şey biliniyor, ortada. Böyle yapmalarının nedenleri var ve bunu Türkiye'nin bütünselliği açısından son derece akıl dışı, saplantılı ve tehlikeli buluyorum.
Türkiye'de hukuk ve demokrasi anlamında yaşanan bir zor süreçte kendilerince tarihsel bağlam içinde süregelen savunma argümanlarını kullanarak siyaseten bir üstünlük yakaladıklarını düşünüyorlarsa yanılıyorlar.
Bunu Sezin Öney'in dediği gibi "parelel bir evrende" yaparcasına savunarak halklar arasında olması gereken dayanışmayı daha çok riske atıyorlar.
Ortadoğuda sınırlarımızın dibinde şekillenen yeni dengelere ve bunun oyun kurucularına yaslanarak diyalog ve müzakere diye adlandırdıkları mücadele süreciyle övünüyorlarsa yazıklar olsun onlara. Kelimelerimi düşmanca bir tutuma ve dışlayıcı sayılacak bir sertliği varmadan kullanmak istesem de geldikleri nokta ne yazık ki bu.
Böyle olmasının ülkemizde siyasetinin muhalefet tarafını oluşturan dinamikleri açısından açıklanabilir çok yönü var elbet. Bunları sıralamak istemiyorum şimdi. Ama bütün noksanlık ve artıları bir bütün içinde kullanarak toplumun var olma biçimini daha insancıl toplumcu yaşam koşullarına evrilnesi uğruna desteklemek önemli. Bunun yolu da akıllıca ve insaflıca dayanışma yapmaktan geçiyor.
Türkiye halklarının geçmiş tarihsel tecrübeleri bunu şekillendirecek tarihsel deneyimlerle dolu. Zorlaşan dünya konjonktüründe gelecek kuşaklarımız olan evlatlarımıza güvenli, huzurlu bir vatan bırakabilmemiz biraz da bunu idrak etmeye bağlı. Yoksa dünyayı bir savaş riskine atan yaşanan son küresel gerginlikler içinden geçerken yanlış tarafta yer almış oluruz.
Bu bütünsellik içinde, her birimiz aklımız erdiğince tutarlı bir birey ve aydın gibi düşünen insanlar olarak, sığındığımız sahte korunaklarımızdan, bencil konfor alanlarımızdan çıkmalıyız.
Zavallı yoksul kandırılmış insanlarımızı bahane edip toplumu olumsuzluğa itecek negatif tutumlardan kurtulmalıyız.
Herkesin, her görüşten örgütsel birlikteliğin mücadele edeceği, etnik ve dini inanç ayrımını yapmadan, her bir parçanın kendi farklılığını göz etmeksizin yer alacağı, el vereceği yeni bir iradenin savunuculuğuna geçmemiz gerekiyor. Toplumun çoğunluğunun asıl beklentisi budur.
Böyle bir ülke severliği toplumcu dokunuşun elleriyle, hukuktan yana özgürlük ve adalet savunan ve elbette bağımsızlığını her şeyin önünde tutan ilkelerin uğruna sahiplenmeliyiz. Tıpkı eskiden olduğu gibi, tıpkı Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi.