Şu yaşananları hatasız, net bir duruş sağlayacak bir noktaya gelerek anlamak ne kadar zor olacak değil mi?
Şimdiye kadar konuşulanları elekten geçirdiğinizde yere dökülenlere bir bakarsak; önce CB Erdoğan'nın iktidarda kalma hamlesiyle paralel Suriye'de emperyal güçlerin pişirdiği bir oldu bitti ile başlayan yeni Suriye devleti oluşumunda özellikle Fırat'ın doğusunda Kürt Bölgesindeki değişimlere hazırlıklı olma refleksi ağır basıyor.
Bunun yarattığı endişleri bertaraf edecek bir silahsızlanmayı sağlamak üzere Öcalan faktörünü devreye sokmak; hem Suriye kahramanı olmak hem de PKK'yı dize getirmek; böylece İç siyasette kürtlerle bir diyalog zemininde güçlenmiş taraf olarak yeniden masaya oturmak; ama bunu herkesten saklı ikili beklentiler düzeyinde tutarak, asla bir barış süreci kıvamına getirmemek...
Sanırım buraya kadar bir anlaşılmayan bir şey yok. Sorun bundan sonra başlıyor...Bunların ne olduğunu bilmiyoruz henüz. Ama burada bir nokta koyup şu Bahçeli beyin ustalık eserim diyeceği Öcalan manevrasını çok geriye gitmeden 2019 eçimleri öncesinde yaşananlarla bir mukayese edin isterim.
Hatırlayacaksınız. İmamoğlu’nun 31 Mart 2019’da 30 bin farkla kazandığı İstanbul mahalli seçimleri, siyasi tabloyu görmek bakımından önemlidir:( Burada ben bir şey yazmayacağım, sadece Taha Akyol'un yazdıklarını kullanacağım)
"9 Mayıs: YSK İstanbul seçimlerini anlaşılmaz gerekçelerle iptal etti.
6 Haziran: Binali Yıldırım Diyarbakır’a gitti, TBMM kurulurken Atatürk’ün davet ettiği mebuslar arasında ‘Kürdistan mebusunun da olduğunu’ söyledi. Gerçi ‘Kürdistan mebusu’ kavramı yoktu ama Yıldırım İstanbul’daki Kürt oylarını almak için mesaj veriyordu.
20 Haziran: Akademisyen Ali Kemal Özcan, İmralı’da Öcalan’ın “seçimlerde tarafsız çizgide kalınmasını” isteyen mektubunu açıkladı.
22 Haziran: TRT Kurdî’ye çıkarılan Osman Öcalan, İmamoğlu’nu ve CHP’yi eleştirdi, ‘Kürtler için projesi yok’ dedi, HDP seçmeninin İstanbul seçimlerinde “tarafsız” kalmasını istedi."
Nasıl hatırladınız mı o günleri? Öcalan seçimlerde İstanbul yenilgisini sağlayacak bir tarafsızlık duruşu sergilemiş ama işe yaramamış, İstanbul'da kürt seçmenler İmamoğlu’nu desteklemişerdi ikinci turda. Erdoğan, bu konuda yanılmış, Öcalan'ı konuşturma fırsatını iyi kullanamamıştı...Neyse ki İstanbul'da kaçan bu fırsat daha sonra 2023 seçimlerinde Kandil fotoğrafları devreye sokularak siyasi rakiplerine yapılan malum yakıştırmalarla telafi edilmişti. PKK ve Öcalan kullanışlı bir iç siyaset aleti olarak işe yaramıştı yine, seçim kazanılmıştı. Şimdi de "eli kanlı terör işbirlikçişi" olma gerekçesiyle kayyum atanarak görevden alınan Ahmet Türk ile görüşme heyeti üyesi olarak el sıkışmak benzer bir yöntem sayılmaz mı?
Bütün bunlar, benim kürtlerle başlayan yeni bir açılımın olduğuna dair beklenti ve tahminlere şüpheyle bakmamı sağlıyor. Bütün meseleyi Öcalan üzerinden yürütülen bir silah bırakma planı olarak ele alıp, sınır ötesi bir bölgede, Suriye'deki gelişmeleri iç siyasette yararlı bir fırsata dönüştürmek ne kadar kalıcı sonuçlar doğurur doğrusu anlamıyorum. Kürtlerle kalıcı bir barışı ve kardeşlik ilkesine dayalı adaletli bir zeminde Türkiye uzlaşısını arzulamak hepimizin hakkı değil mi? Hiç bir partinin bunu kendisini avantajlı konuma getirecek bir siyasi malzeme olarak kullanmaya hakkı yok.
Şimdi konuşanlara yeniden başka bir gözle bakmaya çalışalım.
Ama bu günlük yeter, kalın selametle...