Atatürk, Nutuk'un giriş kısmında vatanın içinde bulunduğu durumu oldukça gerçekçi ve sert ifadelerle özetler, Osmanlı Devleti'nin siyasi, askeri ve ekonomik çöküş halinde olduğunu belirtir ve milletin geleceğinin büyük bir tehlike altında olduğunu vurgular:
“Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu grup, Harb-i Umumî’de yenilmiş, Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş, şartları ağır bir mütareke imzalanmış...” diye başlar ve ardından şu önemli tespiti yapar:
“Ulus yorgun ve yoksul bir durumda. Ulusu ve ülkeyi savaşa sürükleyenler kendi hayatları derdine düşerek yurttan kaçmışlardır."
Burada İttihat Terakki yönetimini kastederek konuşmaktadır. Arkasından saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin'e sözü getirerek padişahın yalnızca kendini ve tahtını koruyabileceğini sandığını söyler. Vahdettin için kullandığı sözler oldukça sert ve gerçekçidir.
Atatürk'ün çizdiği tablo bir ülkenin geldiği hazin durumun özetidir...
Osmanlı Devleti savaşta yenilmiştir.
Ordusu dağıtılmış, silahları elinden alınmıştır.
İstanbul hükümeti aciz ve işbirlikçi durumdadır.
Millet, yorgun ve yoksuldur.
Ülke, fiilen işgal edilmiştir.
Gelecek için hiçbir güvence yoktur.
Bu karanlık tabloyu çizdikleri sonra ülkenin milletine seslenerek bu durumdan çıkmak için şu tarihi tespiti yapar:
“Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
Neden yazıyorum bunları? Şimdi de bu kadar kötü bir halde miyiz ve içinde bulunduğumuz durumdan yine 107 sene öncesine dönüp gereken dersleri alarak çıkabilecek miyiz?
Evet biliyorum, büyük bir korku ve endişe halindeyiz. Ülkenin ana muhalefet partisinin geleceği de büyük bir tehdit altında. Daha bir yıl önce yapılmış belediye seçimleriyle ülkede milletin çoğunluğunu temsil edecek güçte olduğunu kanıtlamış bir partinin, CHP'nin yeni seçilmiş belediye başkanlarının bir bölümü itibarsızlaştırma girişimi ile tutuklandılar.
Kurultay kararları da benzer bir girişimle geçersiz kılınmaya çalışılıyor. Amaçlarının CHP'yi bitirmek ve muhalefeti işlemez hale getirmek olduğunun herkes farkında! Bu şimdiye kadar en son 1980 askeri darbesinde yaşanmış bir durum.
Seçilen yöneticileri bir suç örgütüymüş gibi gösterip susturarak yeni bir anayasa ile iktidarlarını sağlama almaya çalışmak, demokrasinin bütün araçlarını yok ederek rejimi tamamen kendi kontrolünde tutacaklarını sanmak nasıl bir gaflettir?
Bu hazırlık ve düşüncelerin ülkemize vereceği zararı tahmin edememek geleceğimiz açısından nasıl bir tehdit altında bulunduğumuz göstermiyor mu?
Herkes korku duvarları ardında sinmiş kalınsın isteniyor...
Bu insan onuruna vurulmuş en acı bir darbe değil mi?
En son ülkenin bağımsız ve özgür kalabilmiş iki, üç TV kanalından birisinin yani Halk TV 'nin başına bir kayyum getirilmesi hazırlıkları bu tehditin nasıl büyüdüğünü gösteriyor.
30 Haziranda yapılacak duruşma ile CHP kurultayı hakkında alınacak kararların da benzer çizgide olacağı tahmin ediliyor.
Siyasi liderlere uygulanan tutuklamalar ve açılan davalar ile ülke bir çıkmaza sürüklenmek isteniyor. Yaşanan bütün sıkıntıların kaynağını bu hukuksuz gidişat oluşturuyor.
Ekonomik şartların yoksullaşmayı hızlandıran sonuçlarıyla beraber buna dur diyecek çare aziz milletin sağduyulu ferasetinde hala var, hiç tasalanmasın kimse.
En son merhum Ferdi Zeyrek kardeşimizin cenaze töreninde şahit olduğumuz beraberlik coşkusu bu ferasetin nasıl yıkılmaz olduğunu iktidara göstermiş olmalıdır.
Bu ülkenin halkları tek bir yürekte toplanıp bu kötü gidişe dur diyecek cesarete sahip Türkiye evlatlarıdır. Kimse korkmasın.